Sosyal Medya

Kürsü

Abdullah Yıldız: Kurtulanlar – Suçlular – Vurdumduymazlar

Deniz kıyısındaki şehir hakkında çeşitli görüşler vardır. Yahudi şeriatında cumartesi (sebt, sabbat) haftalık tatil günü olup o gün çalışmak ve avlanmak yasaktı ve cezası da çok ağırdı.



A‘râf sûresinin 163-165. âyetlerinde, Allah’ın emirleri karşısında üç ayrı tavırdan söz edilir:

163. Onlara, deniz kıyısında bulunan ÅŸehir halkının durumunu sor. Onlar cumartesi gününe saygısızlık gösterip (avlanmakla) haddi aÅŸarlardı. Cumartesi tatili yaptıkları gün balıklar sürüler halinde suyun yüzüne çıkarak onlara doÄŸru gelirken, tatil yapmadıkları günde ortalığa çıkmıyorlardı. Yoldan çıkmaları nedeniyle onları iÅŸte böyle sınıyorduk. 164. İçlerinden bir topluluk, ‘Allah’ın helak edeceÄŸi yahut ÅŸiddetli bir azapla cezalandıracağı kimselere ne diye öğüt veriyorsunuz sanki!’ deyince onlar, ‘Rabbiniz katında bir mazeretimiz olsun diye; bir de sakınıp çekinirler ümidiyle’ ÅŸeklinde cevap verdiler. 165. Ä°ÅŸte böylece onlar kendilerine yapılan uyarıları göz ardı edince biz de kötülüğü önlemeye çalışanları kurtardık, haksızlığa sapanları da yapmakta olduktan kötülüklerden ötürü dehÅŸetli bir azap ile cezalandırdık.”

Deniz kıyısındaki şehir hakkında çeşitli görüşler vardır. Yahudi şeriatında cumartesi (sebt, sabbat) haftalık tatil günü olup o gün çalışmak ve avlanmak yasaktı ve cezası da çok ağırdı.

Cumartesi günleri balıklar avlanma yasağı dolayısıyla ürkütülmedikleri için diÄŸer günlere göre daha rahat hareket eder, sahile yaklaşır, su yüzüne çıkarlar; diÄŸer günler ise derin sulara çekilirlerdi. Bu bir imtihandı. Âyet bu sahil beldesindeki Yahudileri, dinlerinde on emirin Ã¼Ã§Ã¼ncüsü olan yasağı ihlâl ederek cumartesi günleri de avlandıkları için eleÅŸtiriyor (Kur’ân Yolu).

Ä°nsanların bir kısmı, ilâhî yasalara itaat etmeyip, küfür ve itaatsizliÄŸe yönelince ve bunların sayıları çoÄŸalınca Allah, onlara çok cazip gelen ayartıcı ve saptırıcı ÅŸeylere götüren kapıları açar. Bazı iyi kimseler ise, yasağı çiÄŸnemeyerek bu imtihanda baÅŸarılı olurlar (Tefhimü’l-Kur’ân).

Bu âyetlerde örneklem olarak sunulan sahil beldesinde Ã¼Ã§ tip insan topluluÄŸu vardı: 

a) Allah’ın yasaklarına açıkça ve küstahça karşı gelip bu yasaklarıçiÄŸneyenler.

b) Allah’ın hükümlerine uymakla birlikte günahkârlara karşı sessiz kalıp Ä±slah edilmeleri konusunda kötümser olan, irÅŸat ve ikazın da yararsız olduÄŸunu düşünen vurdumduymazlar

c) Ä°rÅŸat ve ikazın terk edilemez bir görev ve sorumluluk olduÄŸunu bilen ve bunun gereÄŸini yapanlar; ayrıca bu hususta ümitsiz ve karamsar olmamak gerektiÄŸine inananlar (Kur’ân Yolu). 

Âyetin üslûbundan, en ideal davranışın bu sonuncularınki olduÄŸu anlaşılır. Mevdûdî’ye göre, bu son grup, son derece cesaret ve vakarla ÅŸereflenmiÅŸ ve ilâhî yasaya açıkça karşı gelmeye hiçbir müsamaha göstermeyen insanlardır. Bunlar, yasaÄŸa aykırı hareket edenleri, belki doÄŸru yola yeniden dönerler diye veya en azından bu zalimleri uyarmak konusunda üzerlerine düşeni yaptıklarını Rableri katında gösterebilecekleri bir amelleri olsun diye, onları iyilik yapmaya ve kötü iÅŸlerden uzak durmaya çağırırlar. Allah’ın azabı o ÅŸehre geldiÄŸinde bu cezadan kurtarılanlar sadece bu gruptakilerdi. Kur’an’a göre, kötülüğü ortadan kaldırmaya çalışmış oldukları için onlar, bu afetten kurtarıldılar. DiÄŸer iki grup ise, günah iÅŸleyenlerden sayılarak, suçlarının yapısı ve yaygınlık derecelerine göre cezalandırıldılar (Tefhimü’l-Kur’ân). 

O halde iyi müminler ve ilim irfan sahipleri, kendileri Allah’ın emir ve yasaklarına uyarak temiz bir hayat yaÅŸadıkları gibi baÅŸkalarının da doÄŸru yola gelmeleri için bıkıp usanmadan uyarı görevlerini yerine getirmelidirler. Ä°slâm davetçilerinin kötümser bir yaklaşımla, kötülükleri çaresiz kabul edip bir kenara çekilmeleri doÄŸru olmaz; ayrıca bizzat peygamberler de dâhil olmak üzere insanlar bu hususta ne ölçüde baÅŸarılı olduklarından deÄŸil, bu yolda gerektiÄŸi kadar ve gerektiÄŸi ÅŸekilde çaba gösterip göstermediklerinden sorumludurlar, hidayet ise elbette Allah’tandır (Kur’ân Yolu).

Fahreddin Râzî, bu baÄŸlamda, kötülüklere -sözlü ve yazılı uyarı veya eleÅŸtirinin ötesinde- güç kullanarak karşı çıkma (nehiy ani’l-münker) ödevinin de farz-ı kifâye olduÄŸunu söyler. 

Demek ki, sadece Allah’ın ÅŸeriatına karşı gelmemek ve pasif kalmak, kurtuluÅŸ için yetmez; aksine hakkı hâkim kılmak ve batılı ortadan kaldırmak için bütün güç ve imkânlar ortaya konmalıdır. 

“Öyle bir fitneden sakının ki, o aranızdan yalnız haksızlık edenlere ulaÅŸmakla kalmaz” (Enfal, 8/25).

YENÄ° AKÄ°T

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.